Son güncelleme Nisan 5th, 2024 8:43 AM
Kas 14, 2019 sendikalbirlik Çalışma Yaşamı, HABERLER, MANŞET, Sendikal Birlik, Sendikal Birlik'ten, Sendikal Birlik'ten Açıklamalar 0
Sendikal Birlik Türkiye Toplantısı 19 Ekim 2019 tarihinde Ankara’da yapıldı. Toplantıya sendikalarımızın yönetim kurulu üyeleri, denetleme ve disiplin kurulu üyeleri, şube başkan ve yöneticileri ile şube yürütmelerinin katılımıyla gerçekleştirildi.
SİYASAL SÜREÇ
AKP 2002 yılından bu yana, kendi ideolojik yapısı doğrultusunda devleti yeniden şekillendirmek için, otoriter, tekçi, faşizan tutumunu artırarak sürdüre gelmiştir. Ülkenin tüm kurumlarını; ekonomiden, sağlığa, eğitimden, yargıya, güvenlikten yerel yönetimlere bir bütün olarak devleti tekçi anlayışı doğrultusunda şekillendirmek için tüm gücünü kullanmıştır. Diğer tüm kurumlarla birlikte özellikle eğitim ve yargıyı stratejik alan olarak seçerek kuşatmıştır. Eğitim cemaatlerin kucağına terk edilmiş, laik ve bilimsel eğitimin kırıntıları da yok edilmiştir. Tüm eğitim kurumları imam hatipleştirilerek “dindar ve kindar” nesil yetiştirme doğrultusunda yeniden yapılandırılmıştır. Laiklik aklın özgürleşmesidir. Laik yaşam olmaksızın, demokrasi, barış ve özgürlükler olmaz. Gerici güçlerin laikliğe saldırısı da işte bu nedenledir. Ne yazık ki AKP bu süreci örerken, kendi tabanı dışında kimi kesimlerlerden de güç alarak devleti yeniden şekillendirmiştir. Özellikle 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan Anayasa referandumunda kendisini ‘’SOL’’ diye niteleyen kimi kesimlerin ‘’yetmez ama evet’’ diyerek destek vermesi, bu sürecin önemli dönemeçlerinden biri olmuştur. Bu “referandumdan” sonra yargı tümüyle AKP’nin kontrolüne alınarak, kendi ideolojisi doğrultusunda yürümek istediği yolda kendisine engel gördüğü tüm kesimlerin temizlenmesi, cezalandırılması için önemli bir görev görmüştür. Artık kanıta ve belgeye ihtiyaç olmaksızın, siyasal iktidarı eleştiren, muhalif duran herkes suçlanıp gözaltı ve tutuklamalarla, yıllarca cezaevine atılabiliyor hale gelmiştir. İşte bugün gazetecilerin, yazarların, siyasetçilerin, sendikacıların iktidarı eleştiren tüm kesimlerin cezaevlerine atılması süreci böyle başlamıştır.
Takip eden süreçte “Açılım/Barış Süreci” diye ifade edilen dönemin sonunda gelinen 7 Haziran 2015 seçimlerinde, AKP 2002 den itibaren ilk kez tek başına hükümet kurma yetkisini alamamıştır. Bölgedeki 11 ilde bir önceki seçimlere göre 18 milletvekilliği kaybetmiştir. Görünen odur ki bu kayıp her şeyi değiştirmiş 2005 yılında Diyarbakır meydanında’’ Kürt Sorunu benim sorunumdur, siyasi geleceğim pahasına çözeceğim’’ diyenler, artık ‘’Kürt Sorunu’’ diye bir şey kalmadığını her şeyin çözüldüğünü ifade ederek, Başta Diyarbakır, Sur, Cizre vb yerlerde çatışmaların başlatıldığı süreç yaşanmıştır. Bununla da yetinilmeyerek Suruç’ta, Ankara Garı’nda yüzlerce arkadaşımızın katli gerçekleştirilmiştir. Bu günlerde o dönemin en yetkili ve sorumlularından biri olan eski başbakan Davutoğlu tarafından ‘’ Haziran ve Kasım 2015 dönemine ilişkin konuşursa birçoklarının kamuoyu önüne çıkamayacağı’’ doğrultusunda yapılan açıklamalar, bizim yaşayıp bildiklerimiz dışında daha pek çok şeyin olduğunun açık itirafıdır.
“15 Temmuz Darbe Girişimi” ve takip eden 20 Temmuz’da Olağan Üstü Hal ilanının yapıldığı kimi siyasilerin de ifade ettiği gibi “sivil darbe” süreci yaşanmıştır. En küçük bir hak talebi güvenlik güçlerinin akıl almaz şiddetiyle bastırılarak toplum sindirilmiştir. Bu dönemde toplumda oluşan tepkiler vb. sorunlara karşılık, darbe girişimi ve olağan üstü hal uygulamaları adeta bir olanak olarak değerlendirilip, temel hak ve özgürlükler, TBMM, Anayasa ve yasalar bir yana bırakılarak ülke KHK’lerle yönetilmeye başlanmıştır. Bu ‘’olanak’’ üzerinden yüz binlerce insan görevinden alınmış, pek çok insan ceza evlerine tıkılmıştır. Bütün hak arama yolları kapatılmış ve insanlar açlığa yoksulluğa mahkûm edilmiştir.
15 Temmuz FETÖ terör örgütünün darbe girişimi sonrası toplumsal muhalefetin öncü güçlerinden biri olan KESK ve bağlı işkollarının üye ve yöneticilerinin; sürgün edildiği, açığa alındığı, ihraç edildiği, tutuklandığı hukuksuzluk sürecini ve yönelimlerini hep birlikte yaşadık ve yaşıyoruz. FETÖ ile mücadele derken ülkemizin aydınlık yüzü olan emek, barış ve demokrasiden yana tutum alan KESK’li 4600 üye ve yöneticinin ihraç edilmesinin hukuk ve ahlakla bağdaşır bir yanı bulunmamaktadır. İhraç olan üye ve yöneticilerimizin görevlerine iade edilmeleri için konfederasyonumuz KESK ve bağlı iş kolları dayanışmayı, diplomasiyi ve direnişi esas alan faaliyetleri ile dünya sendikacılık tarihinde örnek mücadele bakımından bir ilk olarak yerini almıştır.
Bu dönem içerisinde yaşanan sorunların en önemlilerinden biri de ekonomik krizdir. AKP’nin 17 yıllık iktidarı sürecinde ülkeyi getirdiği nokta kriz olmuştur. 2002 yılından itibaren ülkenin tüm birikimleri sermayeye peşkeş çekilmiş, adeta bir yağma düzeni egemen kılınmıştır. Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren en zorlu koşullarda yaratılan onlarca kamu kaynakları (Petkim, Tüpraş, Tekel, Telekom gibi yüzlerce kamu kaynağı) özelleştirme adı altında “babalar gibi satarım” söylemleriyle yok pahasına satılmıştır. Yetmemiş ormanlar, kıyı sahilleri imara açılarak rant ve talan politikası devam ettirilmiştir. Emekçiler vergi yükü altında ezilirken bir avuç yandaş sermayeye teşvikler adı altında milyarlar akıtılmıştır. İşsizlik tarihin en yüksek seviyesine gelerek milyonlarca yoksul halk kaderiyle baş başa bırakılmıştır. Kamu istihdam rejimini güvencesiz, sözleşmeli esnek çalışma biçimiyle; çalışanları birer kapı kulu haline getirilmiştir. Bu durum aynı zamanda kamu hizmetlerinin niteliğini de düşürmüştür. Bunca zamandır tek başına iktidar olmuş, mecliste istediği her türlü yasayı istediği sürede çıkarabilecek bir çoğunluğu sahip olduğu, medyanın çok önemli bir bölümünü kontrol ettiği, “Allahın bir lütfu’’ olarak görülen darbe sürecinin kendilerine sağladığı “olanak’’larla toplumu ve ekonomiyi istediği noktada istediği gibi dizayn etmesine rağmen, gelinen nokta ekonomik krizdir.
Topluma uygulanan baskı sonucu yaratılan korku ve kaygı, ekonomik alanda ortaya çıkan kriz ortamında 31 Mart/23 Haziran Yerel seçim dönemine girilmiştir. İktidarın tüm devlet olanaklarını alabildiğine kullandığı, TRT dahil medyanın büyük bir bölümünü kontrol ettiği, devleti temsil eden tüm yerel idarecilerin adeta AKP’nin il ilçe yöneticisi gibi çalıştığı, hatta toplumun önemli bir kesiminin seçim hileleri konusunda yaşadığı kaygı ve güvensizliklere rağmen, ayrıca tüm eksiklere rağmen muhalefetin asgari müşterek olan demokrasi talebi ile AKP’nin geriletilmesi hedefiyle ortaya koyduğu işbirliğinin sonucunda başta Ankara, İstanbul, Adana, Antalya gibi belediyelerin alınması olmak üzere önemli bir süreç yaşanmıştır. Yıllardır aşağılanan, ötekileştirilen, baskı sürgün ve kıyıma uğrayanlar açısından, (toplumda AKP’nin geriletilemeyeceği gibi bir duygunun etkili olduğu süreçte) çok önemli bir aşamadır. Yeniden özgüvenin kazanılması, adeta umudun yeniden yeşermesidir.
Bu durumu AKP/MHP ittifakı da çok iyi görmektedir. RTE kendi ifadesiyle ‘’muhalefetin ittifakının dağıtılması’’ temel hedeftir. Cumhur ittifakı yüzde elli ile cumhurbaşkanının seçilmesi konusunda kaygılıdır. Bunun için yüzde kırk diye öneriler ortaya atmakta, gelen tepkileri görünce hemen geri dönüşle ‘’bizim önerimiz olmaz’’ gibi açıklamalar yapmaktadırlar. Millet iradesi millet iradesi diye nutuk atanlar, halkın oylarıyla seçilmiş belediye başkanlarına, ya mazbata vermiyorlar, ya da mazbata verdiklerinin yerine sonradan kayyum atayarak sandık iradesini yok sayıyorlar. Kısaca söylemek gerekirse, AKP/MHP bloğu artık ülkeyi yönetemiyor.
Seçim öncesi ‘’çadır marketlerle’’ ekonomik krizi, enflasyon rakamlarını istediği gibi çıkartmak için TÜİK üzerindeki baskıcı tutumu, Merkez Bankası başkanını değiştirerek emirle faiz belirleme uygulamalarına rağmen, YSK eliyle seçilenlere mazbata vermemek veya seçimleri yenilemek gibi akıl almaz uygulamalarla, ülkeyi yönetemiyor.
“Ya tarafsın ya da bertarafsın” diliyle adeta çatışma çığırtkanlarının korunduğu yurtta “barış dünyada barış” diyenlerin KHK’larla ihraç edilmeler, Mahkemelerden yağdırılan cezalarla baskı altına alındığı bu süreçten sonra, kendilerince geriye kalan yolu deniyorlar. O yol hepimizin bildiği siyasal iktidarın ülkeyi soktuğu Orta Doğu bataklığında yaratılan savaştır. Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar savaş isteyen bir yönetim yoktur.
Dış politikada “yeni osmanlıcılık” “osmanlı torunları” gibi söylemlerle ülke bir bataklığa sürüklenmektedir. Dost olduğumuz komşu ülke kalmamış, halklar arasında düşmanlık tohumları ekilmiştir. Emperyalist güçlerin tepiştikleri, saldırgan ve yağmacı politikalarına ülkemiz dış politikası payanda edilmiştir. 31 Mart yerel seçimlerinden aldığı yenilgiyle, derinleşen ekonomik krizle birlikte gelişen toplumsal muhalefeti ve kendi tabanında yaşanan(Babacan, Davutoğlu) muhalif süreci bastırmaya yönelik Suriye’de bataklığa ülkeyi sürüklemiştir. Savaşın insanlık tarihi boyunca kazananı yoktur. Savaşlar gözyaşı ve kan demektir. Daha çok yoksulluk, açlık sefalet demektir. Bedelini ülkenin emekçileri öder. Savaş sorunları derinleştirmekle birlikte, halklar arasında düşmanlık tohumları ekilmesi demektir. Egemen bir ülkenin topraklarının işgali kabul edilemez bir durumdur. Bu savaş politikalarına karşı Cumhuriyet’in “yurtta barış, dünyada barış” şiarı yükseltilmelidir.
SENDİKAL SÜREÇ
Yukarıda özetle ifade ettiğimiz uygulamaların yaşandığı ülkemizde, siyasal iktidar tarafından bırakalım muhalif olmayı, kendisinden olmayan herkes üzerinde yürüttüğü baskı, kıyım ve cezalandırmalar sürerken, özellikle toplumun örgütlü kesimleri olan sendika, meslek örgütü ve demokratik kitle örgütlerinin hedef haline getirileceği açıktır. KESK sadece son süreçte değil AKP’nin iktidar olduğu ilk günden itibaren hedef haline getirilmiştir. Örgütümüze yönelik kapatılma davaları, operasyonlar, yüzlerce arkadaşımızın hiçbir suçu yokken, haklarında açılan davalarla aylarca ceza evlerinde tutulması, son süreçte yaşadığımız 4282 arkadaşımızın haklarında hiçbir adli ve idari soruşturma yapılmaksızın KHK’larla ihraç edilmesi vb. koşullar altında iktidara ve yandaş sendikalara karşı, emek, demokrasi ve barış mücadelesini yürütmeye çalışıyoruz.
Biz Sendikal Birlik olarak KESK ve bağlı sendikalarımızın Genel Kurullara doğru gittiği bu dönemde, bu değerlendirmeler doğrultusunda bir süreç işletilmesinin gerekliliğine inanıyoruz.
Bunun için;
* Ülkemizin ve sendikal mücadelenin yaşadığı ağır sorunları ve tek adam diktatörlüğünün ülkeyi getirdiği krizi, emekçilerin içinde bulunduğu durumu, hedef kitlemizi, gerçekçi değerlendirerek 31 Mart/23 Haziran sürecini referans alan bir yerden bakmalıyız.
*- Artık ‘’benim şu kadar delegem var’’ anlayışlarını bir yana bırakarak, süreci göğüsleyecek, ötekileştirmeden mümkün olan en geniş kesimleri içine alan, çoğulcu yürütmeler oluşturmalıyız.
*- Hak, hukuk adalet mücadelesini yükseltmeyi, alanlara taşıyabilmeyi hedeflemeli ve hangi taleplerimizin öne çıkarılması vb konuları tartışıp planlamalıyız.
*- Diğer yandan böylesi süreçler aynı zamanda örgütlerimizin içe dönmesi gereken, yani çeşitli iç sorunlarını çözmesi gereken dönemlerdir. Bu bağlamda Genel Kurullarımız hepimizce bilinen bir çok sorunumuzun çözümüne hizmet etmelidir.
*- KESK’e bağlı 11 işkolumuzdaki sendikalarımızın işleyiş ve kurulları oldukça farklılık göstermektedir. Bu durumun bir ortaklaştırılmaya ihtiyacı vardır. Genel Kurullarımızda bu farklılıkların giderilmesine ihtiyaç vardır.
*- Benzer biçimde konfederasyonumuz ve sendikalarımızda oluşturduğumuz kurulların gerçekten örgütümüze örgütlenmemize, işleyişimize ne katkı sağladığını/sağlamadığını tartışıp değerlendirmeliyiz.
*- 4688 sayılı yasanın evrensel ölçekte, ILO standartlarında özgür bir grevli toplu sözleşme yasasına dönüştürülmesi mücadelesi özne yapılmalı.
*- Sendika içi eğitimlere ağırlık verilmeli.
*- OHAL inceleme komisyonun lağvedilmesi, özel yetkili mahkemelerin kaldırılarak davaların genel yetkili mahkemelere gönderilmesi konusunda mücadelenin yükseltilmesidir.
*- İş güvencemiz başta olmak üzere emeğe ve demokratik değerlerimize saldırıların daha da artarak devam ettiği/edebileceği düşüncesinden hareketle; işyerlerinden başlayarak hiçbir arkadaşımızı kırmadan, ötekileştirmeden, farklılıklarımızı koruyarak, dostluk ve yoldaşlık ilişkilerimizi bir adım daha öne çıkararak tüm anlayışlar rakibimiz-öteki değil yol arkadaşlarımız yoldaşlarımız düşüncesinden hareketle tutum almak sendikal mücadeleyi yükseltmenin tek, önemli, öznel bir seçeneğidir.
15 Temmuz darbe girişimini fırsata çeviren siyasal iktidar, sendikal eylem ve faaliyetlerimizi suç kapsamında değerlendirip, KHK ile 4282, Yüksek Disiplin Kurulu Kararı ile de 487 üye ve yöneticimizi hukuksuzca ihraç etmişlerdir. Bu bağlamda; KESK’e bağlı iş kolları Genel Kurullara giderken İhraç arkadaşlarımızın seçme ve seçilme hakkına sahip çıkılmalı, tartışma konusu dahi yapmama yönünde tutum almalıdır.
YAŞASIN ÖRGÜTLÜ MÜCADELEMİZ, YAŞASIN KESK!
happy wheels
Nis 05, 2024 0
Mar 08, 2024 0
Mar 04, 2024 0
Şub 21, 2024 0
Nis 05, 2024 0
Mar 08, 2024 0
Mar 04, 2024 0
Şub 21, 2024 0