Son güncelleme Nisan 5th, 2024 8:43 AM
Mar 30, 2020 sendikalbirlik HABERLER, MANŞET, Sendikal Birlik 0
Mahir Çayan, ağır takip koşullarında kaleme aldığı Kesintisiz Devrim II-III’de “Silahlı mücadele önce solu toparlayacaktır” diyordu. Onun parça parça olmuş solun geleceğine ilişkin bu umut dolu yaklaşımı basit bir iyimserlik değildi.
Maltepe firarını, THKO’nun kararlı savaşçıları Cihan Alptekin ve Ömer Ayna ile birlikte hazırlamışlar ve kaçıştan itibaren de, çabalarını Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idam cezalarının uygulanmasını önlemeyi amaçlayan bir dayanışma eylemine yoğunlaştırmışlardı. Son derece ağır takip koşullarında zamanla yarışıyorlardı. Denizlerin idam kararı jet hızıyla kesinleşiyordu.
İki yol vardı: Ya NATO’nun Ünye Radar Üssü görevlileri rehin alınarak Kızıldere’de saklanıp Denizler’le mübadele edilmeleri istenecek, ya da Kızıldere’ye eli boş yalnızca saklanmak için gidilecekti. Mahir Çayan, Cihan Alptekin, Ertuğrul Kürkçü ve Hüdai Arıkan NATO’nun Ünye Radar Üssü’nde görevli iki İngiliz bir Kanadalı teknisyeni evlerini basarak rehin aldıklarında tarih 26 Mart’tı.
* * *
1970’e doğru devrimci gençliğin ve işçi sınıfının yükselen mücadelesi, oligarşi içindeki çelişkileri derinleştirdi. Ordu, 12 Mart 1971 günü verdiği uyarı mektubuyla (“Muhtıra”) Süleyman Demirel’in başkanlığındaki Adalet Partisi (AP) hükümetini düşürdü. Muhtıracılar “reformist” görünmeyi seçmişlerdi. AP hükümetini ülkeyi kardeş kavgasına, sosyal ve ekonomik huzursuzluğa sürüklemekle, Anayasa’nın öngördüğü reformları gerçekleştirmemekle ve devletin geleceğini tehlikeye atmakla suçladılar. Partiler üstü bir hükümet kurarak bütün bu sorunları çözecek güçlü ve inandırıcı bir hükümet oluşturulmasını istediler. Aksi takdirde darbe yaparak yönetimi doğrudan doğruya ele geçirmekle tehdit ettiler.
* * *
THKP-C 12 Mart darbecisi Memduh Tağmaç’a “sosyal gelişme, ekonomik gelişmenin önüne geçti, durdurmak gerekir” dedirten Anadolu aydınlanmasını ve işçi bilinçlenmesini Karadeniz’den Ege’ye, İzmir’den Kartal’a ilerleterek gelişti
THKP-C’nin stratejisi ve örgütlenmesi bir avuç gözü kara devrimcinin devletle çatışmasına indirgenemez. THKP’nin kurucuları, tüm devrimci sınıflar içerisinde devrimci mücadeleleri örgütleyen öncü devrimcilerdi. THKP-C’nin omurgasını, Karadeniz’de tütün, çay ve fındık üreticilerinin, Ege’de tütün üreticilerinin, İzmir Aliağa Rafinerisi inşaatında çalışan amelelerin, Zonguldak madencilerinin, Kartal-Gebze sanayi işçilerinin, küçük rütbeli subayların, yeni kurulan TRT emekçilerinin örgütlenmesine önderlik eden devrimci kadrolar oluşturdu.
Karadeniz’deki tütün, fındık ve çay mitinglerinin örgütçüleri, THKP-C kurucularından Hüseyin Cevahir ve Nihat Yılmaz ile Kızıldere’de düşen Sebahattin Kurt, Ertan Saruhan, Ahmet Atasoy’du. Aliağa Rafinerisi inşaat işçilerinin grevine öncülük eden Yapı İşçileri Sendikası Başkanı Necmettin Giritlioğlu bir kontrgerilla cinayetiyle öldürüldüğünde, Münir Ramazan Aktolga ve Bingöl Erdumlu ile, “savaşçı öncü”yü örgütlüyordu. 1970’e doğru Zonguldak maden işçilerinin asırlık “komünist hücreleri”ne el atan yine geleceğin THKP’lileriydi. 15-16 Haziran ayaklanmasının devrimci eli Kartal İşçi Birliği’nin örgütlenmesinde THKP’nin “bolşevik” zihniyetiyle yeralan Dev-Genç militanları kilit roller oynadılar. TRT televizyonunda haber merkezinden kültür programlarına, tüm birimlerde güçlü bir gizli devrimci örgütlenme yaratanlar da THKP’nin gelecekteki militanlarıydı. Bütün bu kavgaların öncüleri, şiddetlenen sınıflar mücadelesine ne TİP reformizminin ne de MDD oportünizminin yanıt veremeyeceğini görüyorlardı.
Mahir Çayan’ın THKP’nin kuruluşunu “Toplumun bütün kesimlerini sarsmaya başlayan devrimci kasırga, genç militanlara devrim arenasında sadece kendilerinin kaldığını gösterdi. Hayat, devrimci pratiğin içindeki işçi, köylü, öğrenci militanları bir araya getirdi. Böylece, Leninizm temelleri üzerinde, devrimci yoldaşlığın oluşturduğu, kelimenin geniş anlamı ile proleter devrimci bir örgüt doğdu” sözleriyle tanımlaması bir “güzel söz” değil, somut tarihsel gerçektir.
* * *
Türkiye sosyalist hareketine en güçlü devrimci ivmeyi kazandıran Mahir Çayan, 14 Ağustos 1945’te Samsun’da doğdu. Babası devlet memuruydu. 1965’te SBF Sosyalist Fikir Kulübü’nün başkanlığına seçildi. 1967’de kısa bir süre Fransa’ya gitti.
Döndüğünde Türkiye İşçi Partisi (TİP) içinde Milli Demokratik Devrim (MDD) çizgisini savunarak yönetimdeki reformcu görüşlere karşı mücadeleye girişti. TİP teorisyenlerinin Leninizmin özünü tahrif etme girişimlerine karşı ideolojik mücadele bayrağını, “Revizyonizmin Keskin Kokusu” başlıklı makaleleriyle yükseltti. TİP reformizmine karşıymış gibi görünen ama özünde ondan daha kötü bir ilkesiz yaklaşıma sahip olan Doğu Perinçek ve avanesinin “kampüs Maoculuğu”nun karşısına, Mao’nun Halk Savaşı düşüncesinin özünü savunarak dikildi.
12 Mart yaklaşırken Mihri Belli’nin sol bir darbe beklentisi içinde Devrimci Gençliği oyalayan tutumunun karşısına açık ve net bir devrimci tutumla çıktı. “MDD, bir savaş stratejisidir ve bu strateji ancak bir savaş örgütüyle yani işçi sınıfı partisi ile gerçekleştirilir” diyordu. Bu görüşünün gereğini yaptı ve Türkiye sosyalist hareketinin tarihindeki ilk “savaşçı parti”yi kurdu. Savaşçı bir partinin liderliğinin, “politik ve askeri liderliğin birliği” ilkesiyle oluşturulacağını savundu ve uyguladı.
* * *
Bazı gazeteci, aydın ve askerler “sol cunta” hayali peşinde koşarlarken, ordunun küçük rütbeli subayları içindeki en güçlü devrimci grubu THKP-C oluşturuyordu. Hava Kuvvetleri Proleter Devrimciler örgütü, Türkiye için tek kurtuluş yolunun anti-emperyalist, anti-oligarşik demokratik bir halk devrimi olduğunu, işçi sınıfı partisinin bu devrimin ideolojik politik öncüsü olacağını savunuyordu. Cuntacılığın çıkar yol olmadığını düşünen bu devrimci askerler, Türkiye’de gerçek bir devrimin ancak halk savaşı içerisinde kurulmuş bir halk ordusuyla başarıya ulaşabileceği düşüncesindeydiler. Pilot teğmen Saffet Alp, şehir gerillası mücadelesinden başlayarak, yaşamını gerçek bir halk ordusunun kuruluşuna adadı. Onun simgelediği tehdidin büyüklüğünün farkında olan kontrgerillacılar, Kızıldere’de bombalarla yıktıkları evin enkazında Saffet’i yaralı bulduklarında, kurşuna dizdiler.
* * *
THKP-C, devrimci savaşı yalnızca askeri güçler arasındaki bir çatışma olarak değil, iki ayrı dünya görüşünün, iki ayrı toplum programının ve iki ayrı ahlakın çatışması olarak görüyordu. İlk bildirisinde “THKP-C, kendi saldırı noktaları dışında kalan hedeflere yönelen ve halkın saflarına da zarar veren hiçbir maceraperestin sorumluluğunu üzerine almaz. Çocuk kaçırmak, kadınlara ilişmek, emperyalistlerle doğrudan doğruya ilişkisi olmayan kimselere, esnafa, parababası bir avuç hain dışındaki orta derecedeki zenginlere, yani orta burjuvaziye saldırmak, zarar vermek devrimci eylem olamaz. Bunlar adi gangsterlik olaylarıdır. THKC, bu gibi olayları şiddetle kınar. Amerikalı emperyalistlere, finans kapitalizmin temsilcilerine, zalimlere ve halk düşmanlarına yönelen her harekete ise saygı duyar ve bunları sonuna kadar destekler” diyordu. Devrimci bir savaş, aynı zamanda kurulu düzenin ahlakına karşı bir isyanı da ifade etmeliydi.
Kaynak:
Sendika.Org
(https://sendika63.org/2020/03/30-mart-kizildere-bir-direnis-ve-dayanisma-destani-3-581944/)
happy wheelsNis 05, 2024 0
Mar 08, 2024 0
Mar 04, 2024 0
Şub 21, 2024 0
Nis 05, 2024 0
Mar 08, 2024 0
Mar 04, 2024 0
Şub 21, 2024 0