Son güncelleme Nisan 5th, 2024 8:43 AM
Kas 01, 2017 sendikalbirlik MANŞET, Sendikal Birlik'ten Açıklamalar 0
Sendikal Birlik Türkiye Toplantısı 9 Eylül 2017 tarihinde Ankara’da yapıldı. Toplantıya KESK’ e bağlı 11 işkolundan SB’in merkez yönetim kurullarında temsil edildiği sendikalardan Eğitim Sen, SES, BES, ESM, Yapı Yol Sen, BTS yönetim, denetleme ve disiplin kurulu üyeleri, şube başkan ve yöneticileri ile şube yürütmelerinden arkadaşlarımızın katılımıyla gerçekleştirildi.
Toplantıda gündem üzerinden işleyiş yürütüldü.
SİYASAL VE SENDİKAL SÜREÇ
Türkiye’nin AKP ile yaşadığı on altı yıllık siyasal süreç her yönüyle karanlık dönemdir. AKP iktidara geldiği ilk yıllar ve takip eden birkaç yılda görece tüm toplum kesimlerini anlıyormuş ve önemsiyormuş algısı oluşturdu.Ne var ki her geçen süreçte iktidarını güçlendirip hakimiyetini geliştirdikçe fotoğrafta yer verdiği bu figüranları kenara atmış, yerine kendine en iyi hizmet edecek “asli kadrolarını” getirmiştir. 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan halk oylamasıyla yargıyı da tümüyle kontrol altına alarak önünde engel olarak gördüğü tüm kesimlerden bu yolla kurtulmanın da olanağını yaratmıştır. Bu olanak aracılığıyla ülkeyi yönetenler konuşmalarında memnun olmadıkları kişi, kurum, dernek, sendika vb kim varsa işaret etmiş; ertesi gün savcılar, “gereğini” yaparak AKP’nin yolunu temizleme görevini yerine getirmiştir. AKP bundan sonra kendisine engel veya muhalif olarak gördüğü kesimleri kolayca cezaevine atarak hiçbir suç ya da delile ihtiyaç duyulmadan insanların aylarca/yıllarca tutuklu kalmasını sağlamıştır. Tüm bu dönemlerde her türden muhalif ve engel gördükleri kesimlere karşı adeta her türlü “suç ve delil” üretmenin uzmanlığını yapan, ülkenin en temel kurumları olan askeriye, polis, MİT vb kurumlara yerleşmiş FETÖ terör örgütünün 15 Temmuz darbe girişimiyle yeni bir dönem başlamıştır. Bu girişim aşağı yukarı aynı gün önlenmiş iken ortaya çıkan durum için “Allah’ın bize bir lütfudur” diye değerlendirme yapılmış, tam da CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi 20 Temmuz tarihinde OHAL ilan edilerek adeta bir “sivil darbe” gerçekleştirilmiştir. Geçmişte basın özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, düşünceyi ifade özgürlüğü gibi alanlarda göreceli de olsa kullanılan haklar bir bir ortadan kaldırılmıştır. En temel insan hakları yok edilmiş, temel hak ve özgürlüklerin kullanılması olanağı kalmamıştır. Başta TRT olmak üzere medya tümüyle iktidarın borazanı haline getirilerek hiçbir muhalif ses duyulmaz hale getirilmiştir. Din ve inanç sömürüsü siyasal iktidarın temel güç kaynağı haline dönüştürülmüş olup; iktidarını sürdürmek için bir araç olarak gördüğü bu alanda, Ortadoğu’da adı terörle anılan çeşitli çete türü çevrelerle dirsek teması sürdürülmektedir. Bu bağlamda başta laiklik, Cumhuriyetin kazandırdığı tüm çağdaş değerler ve bizzat Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk hedef haline getirilmiştir.
Sonuçta; “Demokrasi, varacağımız istasyona kadar bineceğimiz bir trendir” diye yola çıkan AKP aynen öyle yapmış, iktidarını güçlendirdiği gün o trenden inmiştir. Uluslararası sermayenin liberal politikalarını hayata geçirmek üzere iktidar olan AKP, sermayeye verdiği bu sözü sonuna kadar yerine getirmiştir. Öte yandan ülke içinde kendi ideolojik yaklaşımına ilişkin toplumun temel dokularıyla oynamış, tüm kurumları tek tek kontrol altına alıp kendi medyasını, kendi sermayesini, kendi Kürt’ünü, kendi Alevisini, kendi sendikasını vb. yaratarak, artık kendi devletini oluşturmuştur. Bugünlerde çeşitli çevrelerden yükselen “Biz artık yeni bir devlet kurduk.” söylemi raslantı değildir. Gelinen noktada her türlü faşizan uygulamanın yaşandığı, özellikle büyük kentlerin sokaklarında her gün görülen açık bir polis devleti uygulaması ile karşı karşıyayız. AKP tek kişilik bir partidir, dolayısıyla bugün ülkemizde tek kişinin egemenliğine bağlı bir diktatörlük hüküm sürmektedir.
Kuşkusuz bu baskı, sindirme, korku toplumu oluşturma yolundaki uygulamalardan sendikal mücadele de gerekli payı almıştır. Sadece Konfederasyonumuz KESK ve bağlı sendikalarımızdan binlerce arkadaşımız ihraç ve açığa almalarla cezalandırılmış, güya darbecilerle mücadele için çıkarıldığı söylenen KHK’larla tüm muhalefetin cezalandırılması sağlanmıştır.
Üstelik ülkemizin yaşadığı bu ağır tablodan çıkarılması için bizlerin olduğu gibi sendikal çevrelerin de sorumluluğu vardır. Emperyalizmin ve AKP’nin açık veya kapalı saldırılarına karşı ülke sorunları ile çözüm yolları konusunda birlikte ve kararlı davranma zorunluluğu ortadadır.
16 Nisan referandumunda izlenen yol ve yakalanan ivme mutlaka geliştirilmelidir. Bu konuda hiç kimsenin gocunmasına gerek yoktur. KESK olarak yıllardır emek ve demokrasi mücadelesinin atbaşı gittiğini ifade ederek, demokrasi mücadelesi verdiğimizi söyleyip durduk. Geldiğimiz noktada bırakın gelişmiş bir demokrasiyi, bugünkü koşullar en azından normalleşmeden, ciddi bir emek mücadelesi vermek ne kadar gerçekçidir? Bu nedenle bugün demokrasi mücadelesi her şeyden ve her zamandan daha elzemdir. Buradan hareketle sendikal mücadelemiz içinde birliği bütünlüğü geliştirirken, diğer yandan ülkemizi tek adam egemenliğinden kurtarıp normalleştirebilmek için tüm toplum kesimleriyle ortak davranış geliştirme konusunda hiçbir tereddüde meydan vermemeliyiz.
Bütün bunları yaparken asli alanımızın sendikal mücadele olduğunu hiç unutmamalıyız. Kamu emekçilerinin yaşadığı tüm sorunları hiç atlamadan değerlendirme, çözüm bulma ve önerilerde bulunma sorumluluğumuz vardır. Hedef kitlemizin günlük sorunu bizim de sorunumuz olmalıdır. Çalışma koşulları, ücretlerin yetersizliği, özelleştirmeler sonucu sözleşmeli istihdam vb her işkolumuzda çalışan arkadaşlarımızın sorunlarıyla ilgilenme sorumluluğumuzu unutmamalı ve ertelememeliyiz.
Bilindiği gibi binlerce arkadaşımız açığa alma ve ihraçlarla adeta açlığa mahkum edilmiştir. Arkadaşlarımızın görevlerine dönebilmeleri için kuşkusuz her türlü hukuki süreç takip edilmektedir, edilmeye de devam edilecektir. Ne var ki, bu süreçlerin hızlı sonuçlanmayacağı ortadadır. Bunun için daha çok direniş ve dayanışmaya ihtiyacımız vardır. Kuşkusuz direniş kavramının çok geniş unsurları vardır. Ama unutmayalım ki, bugünlerde ortaya koyabileceğimiz direniş unsurlarının en başında geleni, dayanışmamızı daha çok büyütmektir. “bölüşmenin, ekmeğin kendisinden daha değerli” olduğundan hareketle lokmamızı bölüşebilmeliyiz. Hepimiz kendimize sormalıyız; bugün değilse ne zaman?
Ülkemizin ağır sorunları her gün daha da katmerleşerek devam etmektedir. Kürt sorunu bugün dünden daha ağırdır. Sendikal Birlik olarak her konuda olduğu gibi Kürt sorunu konusunda da düşüncelerimizi açıkça ifade ettik. Biz sorunun çözümünün birlikte yaşamdan, demokrasi ve özgürlüklerin geliştirilmesinden, şiddet ve terörden uzak, temel insan haklarına saygılı, haksız yere tutuklama vb uygulamaların son bulduğu ortamda ve mutlaka ülkenin meclisinden geçtiğine inanıyoruz. Ayrıca bu konuda Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyetin kazanımlarını küçümsemenin ne sorunun çözümüne ne de birlikte yaşam anlayışına bir katkısı olmayacağının bilinmesi gerektiği inancındayız.
Kongreler Süreci
2014-2017 arasındaki sendikal dönemde, faşizan AKP uygulamalarını yaşadık. Demokrasinin tümden ortadan kaldırıldığı, laik ve bilimsel eğitim yerine dinsel eğitim sürecinin her boyutuyla sürdürüldüğü, kamuda her işkolunda özelleştirme ve talanın sürdüğü, esnek, kuralsız, güvencesiz, karın tokluğuna çalışmanın büyütüldüğü, hukukun tümden AKP’ye bağlandığı, bu saldırılara karşı yaptığımız her eylem ve etkinliğe engel olunmak istendiği ve 10 Ekim 2015’te yapmak istediğimiz Emek Barış ve Demokrasi mitingimize iki bombalı saldırının düzenlendiği, bunun sonucunda yüzlerce arkadaşımızın katledildiği karanlık bir süreci yaşadık.
Daha onlarcasını sayabileceğimiz bu uygulamaların yanında 15 Temmuz darbe süreci sonrası KESK’e bağlı işkollarında dört binin üzerinde üyemizin ihraç edildiği, binlerce üyemizin açığa alındığı, sürgün tehdidinin sürdüğü bir dönemde sendikalarımızın seçim süreçleri de başladı.
Böyle bir tablo karşısında yerellerde, şubelerimizde ve merkez seçimlerinde bu saldırılara karşı koyabilecek, geniş birliktelikleri örerek yönetimleri oluşturmak gerektiği konusunda neredeyse sendikaların tüm kurullarında ve sendikal çevrelerde mutabakata varılmış görünüyordu.
Ne yazık ki böyle olmadı.
Sendikaların bazı siyasal yapıların kontrolünde kalması doğrultusundaki zorlama şube seçimlerinden, genel merkezlerin seçimlerine kadar yansıdı.
Sendikalarımızın her yönden saldırı altında olduğu bu zorlu süreçlerde, üye tabanımızın; gerek sendikalarımızdan çalışma alanı ve örgütsel alandaki beklentisini, gerekse genel politik eğilimini yansıtmayan seçim süreçleri eskiden olduğu gibi devam etti.
Genel olarak sendikal her çevre emek, özveri, liyakat diye hak arama mücadelesini dillendirirken, bugüne kadar sendikalarımızda yönetim basamaklarını ağırlıklı olarak ellerinde tutma eğiliminde olan siyasal, sendikal çevreler, bu genel değerlendirmelerimizi örmek yerine, sendikalarımızın kendi siyasal düşünceleri ekseninde kalmasını yeğlemişlerdir. Uzunca bir süredir sendikalarımızda sürdürülen bu davranış, yaşadığımız süreçte de devam etmiştir.
Sendikal gerçekliklere ve üye yapılanmasına ters bir durum olarak sonuçlanan sendikalarımızdaki ve Konfederasyondaki seçim sonuçları, genel olarak sendikalarımızı ve Konfederasyonu büyütmeyecek, yalnızca kendi siyasal anlayışlarının yönetsel ağırlığını koruma eğilimi olmaktan öteye bir getiri sağlamayacaktır.
ÖNÜMÜZDEKİ SÜREÇ VE ÖNERİLERİMİZ
2017 yılının ilk yarısında sendikalardaki seçimler tamamlandı. Ancak sendikaları ve Konfederasyonu olumsuz etkileyen süreç ağırlaşarak devam etmektedir.
Geçtiğimiz Ağustos ayında yapılan 2018-2019 Toplu Sözleşme sürecinde KESK’in masanın dışında olması ayrıntısı ne olursa olsun yanlıştır. Konfederasyon, kamu çalışanlarının taleplerini mutlaka iletecek kanalları açık tutabilmeliydi.
OHAL’in kaldırılması, ihraçların görevlerine iadesi, yerel yönetici ve milletvekillerinin görevden alınması, tutuklanması tabiî ki demokrasi mücadelesi adına önemli başlıklardır. Ancak böylesine ağır faşizan AKP uygulamalarının toplu sözleşme masasında çözülemeyeceği de bir başka gerçekliktir.
KESK’in, bir emek örgütü olarak meşruiyet ile kararlı olma ölçüsünü dikkatli ve dengeli götürmesi gereklidir.
Sendikalardaki sürgünler, ihraçlar, yeni KHK’lar, yüksek disiplin kurullarında ihraç tehditleri, kuruluşu ve çalışması yılan hikayesine dönen komisyonun nasıl işleyeceği, yeniden göreve dönüşle ilgili hukuksal ve mücadele süreçleri, ekonomik ve hukuksal dayanışma talepleri, sözleşmeli, güvencesiz çalıştırma, özellikle eğitimin dinselleştirilmesi, bilimsel ve laik eğitim, yaşanan enflasyonun yanından bile geçmeyen Memur Sen’in satış sözleşmelerine karşın kamu çalışanlarının ekonomik ve özlük hakları talepleri, kadına yönelik şiddet, çocuk istismarı… sendikal çalışmaların gündeminde olmayı sürdürecektir.
Böyle ağır bir tablo karşısında üye istifaları, sendikal örgütlenme alanlarının daralması, sendikaların üye kayıpları, yeni üye kazanma programları diğer önemli başlıklar olmalıdır.
Bu alanlarda çalışma ve mücadele programlarının oluşması için, sendikal kurulların işyerlerinden başlayarak karar süreçlerinde etkin olması gerekir.
Örgütün var olan hukukuna herkesin uyması gerekir. Bazı şubelerdeki yöneticilerin, böyle bir düzenleme yokken kendilerine “eşbaşkan” demeleri, bazı şubelerin merkezi kararları görmezden gelmeleri, grupsal kararları tek doğru gibi görme vb. zorlamalar hızla bitirilmelidir.
Siyasal baskılanmalardan kaynaklı grupsal öncelikler artık bu örgüte dayatılmamalıdır. Sendikal çevrelerin sorumluluğu, kendi siyasal yapılarının parti programlarını hayata geçirmek olamaz.
SENDİKAL BİRLİK
happy wheelsKas 07, 2017 0
Eyl 14, 2017 0
Ağu 29, 2017 0
Ağu 18, 2017 0
Nis 05, 2024 0
Mar 08, 2024 0
Mar 04, 2024 0
Şub 21, 2024 0